8 Ocak 2015 Perşembe

SOKRATES’İN FELSEFESİ VE SOKRATES’İN SAVUNMASI


SOKRATES’İN FELSEFESİ VE SOKRATES’İN SAVUNMASI

             Sokrates (MÖ 469-399) 469 yılında Atina’da doğmuştur.  Kendini eğitmiş bir kişidir. Öğrendiklerini başkalarına öğretmiş, bu işten para kazanmamıştır. Aristokrasiden pek seçkin öğrenci kitlesi vardı. Bildiklerini herhangi bir kitapta yazmamıştır. Onun düşüncelerini bize öğrencileri Platon (Eflatun): Savunma, Kriton, Fedon ve Ziyafet adlı kitapları Sokrates’i anlatmış.Ksenofonise Hatıralar, Savunma, Ziyafet ve Ekonomi gibi eserlerle onu bize anlatır.

Sokrates’e kadar Antik Yunan felsefesi tabiat ve kozmoloji gibi konularla ilgileniyordu.Sokrates’le birlikte felsefe yeni bir döneme girdi. Sofistlere kadar insanhenüz felsefenin konusu bile değildi. Felsefenin yönünü insana çeviren Sokrates olmuştur.Çiçero’ya  (MÖ 106-43) göre “felsefeyi gökten yere indiren” Sokrates olmuştur.Felsefenin konusunu insana, ahlaka şehirlere ve topluma çeviren kişi Sokrates’tir.

Sokrates, çağdaşları ve özellikle gençler üzerinde büyük etki göstermişti. Bunun nedeni, düşüncelerine uygun olarak tam bir bilge hayatı sürmesi; “hakikati” aramaktan başka bir tutkuya kapılmamış olmasıydı. Düşüncesi ile davranışları arasında tutarlılık ve bir bütünlük bulunması da Sokrates'i, günümüzün düşüncesine ve felsefesine yaklaştıran çok önemli bir özelliktir. Sokrates, içinde yaşadığı toplumun inançlarını, törelerini, peşin hükümlerini, sahte yanlarını derinlemesine eleştirip ortaya koyduğu

ve akıldan başka bir yol gösterici tanımadığı için ölüme mahkûm edilmiş,  hapishaneden kaçmayı dahi kendine yediremediği için ölümü kabul etmiştir.

 Bilgi Anlayışı

            Sokrates,Delfi tapınağının girişinde bulunan “kendini bil, bizzat kendini” sözünden son derece çok etkilenmiş. Konuşmalarında sık sık bu sözü kullanmıştır. Bunu kendine ilke edinen Sokrates buna uygun olarak kendini incelemişve kendini anlamaya çalışmıştır.Sokrates için gerçek değer taşıyan bilgi,insanın kendi kendisi hakkındaki bilgisidir.

Sürekli kendine çevresindekilere sorular soran Sokrates,Sofistler gibi insan hayatının pratik sorunlarıyla ilgilenmiş akılla bunları eleştirmiş, geleneğe aykırı davranmıştır.  O sofistlerle buraya kadar birleşir fakat bundan sonra sofistlerden tamamen ayrılır. Çünkü sofistler rölativist idiler. Onlara göre tümel geçerliliği olan bir doğrudan bahsedilemez. Onlara göre “İnsan her şeyin ölçüsüdür.” Sokrates ise tam tersini söyler üzerinde düşünülürse ve yeterince araştırılırsa tümel bir doğrunun olabileceğine inanıyordu.Kısacası Sokrates rasyonalist bir düşünceye sahipken sofistler rölativist bir anlayışa sahipti.Sokrates sorular sorarken göz önünde bulundurduğu şey: sağlam, herkes için geçerliliği olan bir bilgiye varmaktır. Buna hemen sahip olamayacağımızı,  birlikte çalışarak varılacak bir amaç olarak görüyordu.

 
Sofistlerin aksine Sokrates’in akla ve düşüncenin objektif değerine, bireylerin üstünde bir normun bulunduğuna sarsılmaz bir inancı vardı. Onu sofistlerden ayıran bu inançtı. Ayrıca Sofistler düşünceleri meydana getiren psikolojik mekanizmalar üzerinde dururken Sokrates doğruyu belirleyen bir aklın yasası olduğuna inanıyordu.Sofistler pratik sorunlarla ilgilenirken hep yararıgöz önünde tutmuş Sokrates ise bu probleme derin bir ahlaki ciddiyetle eğilmiştir.

Sokrates “Ben bir şey bilmiyorum. Bildiğim tek şey hiçbir şey bilmediğimdir” derken burada bilgiden şüphe etmemiştir. Onun amacı hayatımıza temel olacak ve bizi birleştirecek ölçüleri birlikte araştırmaktı. Bilgi ona göre Sofistler’in yaptığı gibi öğretilemez. Çünkü bu bilgiler ruhta uyku halindedir. Biz sadece onları, düşünceleri doğurturuz.

Sokrates din ve otoriteye hiçbir zaman gözü kapalı bağlanmamıştır. Sofistlerle olan bu gibi benzerlikleri onun ölümünü hazırlamıştır.

 Sokrates’in Yöntemi

Sokrates herkese sorular sorar onlara cevabı buldurmaya çalışır, bu anlamda kendine “atsineği” derdi.  Sorularıyla ve eleştirileriyle herkesi rahatsız ederdi. Onun Sokratik yöntemi (sokratik ironi) meşhurdur: kendini bilgisizce gösterir, herzaman sorular sorar hiçbir zaman cevap vermezdi. Bilgiyi başkalarında arardı. Bu yönteme aynı zamanda maiotik(doğurtucu) yöntem denir. Sokrates kendini her insanın ruhundaki hazineden gerçeği çıkaran bir kişi, bir ebe olarak görüyordu. Ona göre bilgilerimiz doğuştandır. Biz sadece bunları hatırlarız. Bu bilgileri hatırlamak için sorular sorarak ortaya çıkarırız.Sokrates doğruyu bulmaya çalışırken tümevarımcı ve analizci bir metot uygulamıştır.

Sokrates, daima insani konular hakkında konuşmuş, iyi, kötü, haklı vehaksız’ınne olduğunu incelemişti. Ayrıca kendini, kent Tanrısı tarafından insanları uyandırmak ve ikna etmek için gönderdiğini söylemişti.

Erdem ve Mutluluk Anlayışı

Sokrates’in üzerinde durduğu önemli bir konu da ahlaktır. O Yunan ahlakının kurucusu sayılır. Ahlak felsefesinin temel sorusu mutluluk “eudaimonia” sorusundan ibarettir. Mutluluk nedir sorusuna onun cevabı, insanın tüm eylemlerinin nihai hedefidir. İnsanın kendi kendiyle uyum içinde olmasıdır. Çünkü Sokrates’e göre insan iyi bir varlıktır. İnsan eğitilerek kötülük yapması engellenebilir.Sokrates özellikle ahlak kavramları olan erdem, cesaret, iyilik, kötülük gibi konular üzerinde düşünen bir filozoftur. İlk düşünürde diyebiliriz.

Sokrates’in bütün çalışmaları ahlakla ilgilidir. Bu konuda Sokrates, erdem ve bilginin aynı- özdeş oldukları görüşündedir. Ona göre ahlakta üstün ve erdemli olmak bilgiye bağlıdır. Ancak doğru bilgi insanı doğru eyleme götürür. Böylece ahlaklılığın özü “iyi”yi bilmektir. Artık felsefe, herkes için geçerliliği olan “iyi”nin yasası üzerinde düşünme olmuştur. Böylelikle bilgi ahlaki bir değer kazanır. Ona göre, iyilik, kötülük, erdem, gibi ahlaki gerçekler, toplumlara ya da insanlara göre değişen şeyler değildi. Bunlar, düşüncenin metotlu bir şekilde yürümesiyle, bilgisi sağlam bir şekilde elde edilebilecek olan evrensel gerçeklerdi. Filozofun görevi, şüphe, eleştirme ve araştırma yoluyla, “iyilik”, “kötülük”, “erdem”, “adalet” gibi kavramların tam bir bilgisine ulaşmak, bunların kesin tanımlarını ortaya koymaktı. Aslında, bu bilgiler, insanların ruhunda gizli olarak bulunuyordu. Önemli olan, bu bilgileri uyandırmak, ortaya çıkmalarına yardım etmekti

Sokrates’e göre kendini bilmek mutluluğun gizemidir.Kendini bilen kişi erdemlidir. Aydınlanmış bilge kişi erdemli olmalıdır. Erdem bilgi ile özdeştir. Erdem iyi olanın bilgisidir. Bilgi erdemdir. Erdem de mutluluktur. Kötülük yapan kişi aydınlanmamış kişidir. Yani bilgisiz kişidir. Kötülük bilgi eksikliğinden ileri gelir. Çünkü kişi bilerek veya isteyerek kötülük yapması deliliktir. Dengeli bir insan nasıl kendine fiziksel olarak kötülükte bulunmazsa bir insan da isteyerek kötülük yapmaz.

Erdem iyi olanın bilgisidir. Herkese öğretilebilir. Eğitim yoluyla insan mutluluğunu geliştirebilir. Sokrates’e göre iyi eylem yararlı olandır. İyi davranışlar bize mutluluk ve başarı getirir. Kötü davranışlar ise mutsuzluk ve başarısızlık getirir.

Sokrates’e göre ruh ölümsüzdür. Ruh yaptığı iyi eylemler için ödüllendirilecek kötü eylemler içinde cezalandırılacaktır.İnsan doğuştan kötü değildir. Kötülüğü yanıldığı için yapar.  Sokrates ahlak görüşünü temellendirirken ruhun ölümsüz olduğunu kabul etmek zorundadır.

Şu unutulmamalıdır ki Sokrates bilgi ve ahlak konusunda genel nitelikteki düşüncelerden ileri geçmemiş, erdemin ne olduğunu sistematik olarak ele almamıştır.
 
Devlet Anlayışı

Sokrates hem aristokrat idarenin yaptığı zulmü hem de demokrat idarenin yaptığı zulmü eleştirmiş, hayatını tehlikeye atmıştır. Demokrasiyi eleştirmiş, devlet yöneticinin bilge olması gerektiğini söylemiştir. Bilge kişilerin yönetici olmasını savunmuştur. Halk yanılarak bilge olmayan birini devlet yöneticisi seçebilirdi.

Sokrates’in sonunu getiren olay, demokrasinin yeni kurulduğu bir zamanda oldu. Sokrates kendi doğrularını savunmaya devam etmiş ve demokrasinin iki önderi olan Anitos ve Meletos(ki bu iki şahıs savunmada da isimleri geçer Sokrates’i suçlayan kişilerdi. Sokrates’in ölümünden sonra devlet hata yaptığını anlar ve Sokrates’in ölümüne neden olan bu iki kişiden birini ölüme mahkum ederken diğerini sürgüne gönderir.) Sokrat’ın ölmesi gerektiğini bunun daha iyi olacağını düşünmüşlerdi.  Çünkü o Aristokrasiyi temsil ediyordu.

Onun öğrencisi Platonda demokrasiyi eleştirmiş. Devlet demokrasiyle değil, en bilge ve en iyi kişilerce yönetilmelidir. Onun amacı filozof bir yönetici yetiştirmekti. Bundan dolayı felsefesinde ahlak ve siyasete ağırlık vermiştir.

Sokrates ileride bahsedeceğimiz gibi siyaseti eleştirmiştir. Ama eleştirdiği gündelik siyaset (makam, mevki, güç elde etmek, statü, servet ve siyasi manevralar)tir.  Bu siyasete uzak olduğu anlamına gelmez. Genel felsefesinin içinde de siyasetin izdüşümleri vardır. Burada siyasetten kastettiğimiz şey, toplumda kimin yönetici olacağı, yöneten yönetilen ilişkileri, hak, adalet gibi konulardır.

 Tanrı Anlayışı

Sokrates’in kendisine özgü dinsel bir inancı vardı: o tek bir Tanrıya inanıyordu. Ölümün onu bütünüyle yok edemeyeceğine kendince güveniyordu. Sokrates site tanrılarını reddetmek ve dine karşı davranışlarda bulunmak suçlanmıştır. Burada dine karşı olmayı, o dönemin adetlerine ve geleneklerine aykırı davranmak olarak anlayabiliriz. O dönemde devlete karşı gelmek Tanrı’ya karşı gelmekle eşdeğerdi. Dinsel bir suç aynı zamanda siyasi bir suçtu.

Sokrates hayatının önemli anlarında sürekli içinden bir ses işittiğinden bahseder. Bu ses ona nasıl davranması gerektiğini emreder. Sokrates içinden duyduğu bu sese “benim daimonum” adını verir. Biz buna vicdan da diyebiliriz.  Buyuran, alıkoyan ve yol gösteren bu ses ona göre Tanrı’nın sesidir. Kutsal bir sestir. Tanrının kendisiyle konuştuğunu söyler. Tanrıların bizimle sadece rahip veya kahinler aracılığıyla değil doğrudan bir iç sesle seslenebileceğini söyler. Bu sesin ne olduğu üzerinde çeşitli yorumlar yapılmıştır. Ne olarak anlaşılırsa anlaşılsın (vicdan, ahlaki sezgi, peygamberlerde varolan içgüdü, vb) bu ses Sokrates’in ahlak görüşünün akıl yönünü tamamlayan bir etkendir. Çünkü bu ses irrasyonel dini- mistik bir ögedir.Nihayetinde bu “daimonion” onu mahkemede ölüme götürmüştür. Suçlamada Atina’ya yeni tanrılar getirmek istediği iddiası bununla temellendirilmiştir.

Ksenofon, Sokrates üzerine hatıralar adlı kitabında, Sokrates’in inançsız bir kişiye Tanrı’nın varlığını ispat etmeye çalıştığını bunu yaparken insanın yapısından (zekası, duyuların mükemmelliğiv.b) ve doğadaki nizamdan hareket ettiğinden bahseder.

Sokrates evreni yaratan ve koruyan bir Tanrı’nın var olduğuna inanır fakat bunun yanında diğer site tanrılarına da inanırdı. Bunu savunmada da görüyoruz. Tanrıları inkar etmediğini kendisi de söyler.Kendisini dinsiz olarak addetmez. O halk dininin boş inançlarına bağlı değildi. Tanrıların uygun olmayan şekildeki tasavvurlarına karşıydı. Bunların kaldırılması için çalışmıştır. İç sesle kastetmek istediği belki de: tanrıların sesini içimizde duymalıyız, dışarda somut bir şekilde(dış görünüşte) aramamalıyız.

Sokrates,Savunması’ndabazen bir Tanrı’dan bazen de tanrılardan bahseder. Onun Tanrı anlayışı İslam da olduğu gibi bir tek Tanrı anlayışı değildi. O dönemde yaygın olan inanış şöyledir: Tanrılar vardır bir de bunların Tanrısı vardır. Tek olan yüce olan odur. Bundan dolayı Sokrates’in tanrı anlayışı da buna uygundur.

Bir insanın Tanrı tasavvuru Tanrıya atfettiği sıfatlara bağlıdır. Sokrates,Savunması’nda Tanrı’yı bazı sıfatlarla nitelendirir. Savunma’da tespit ettiğimiz sıfatlar şunlardır: Tanrı sığınılan yani dua edilebilen bir Tanrıdır(s5), Tanrı buyurur ve emreder(s7, 25), Tanrı hüküm koyar(kader)(s19), Tanrı yalan söylemez (s10), Tanrı insanlarla (kahinler ve rahipler yoluyla) konuşur(s9),Bilen sadece Tanrıdır(s12,36),Tanrı’ya baş eğilir(s21), Tanrı lütufkardır(s22), Tanrı koruyucudur.(s36).

Sokrates güneş ve ayın Tanrı olmadığına inanır. Güneşin taş ayın toprak olduğunu söyler. (s17) aynı zamanda tanrıların oğulları olduğunu da inanır.(s18). Bir tanrıdan bahsettiği gibi yarı tanrı olan Minos, Rahadamandos, Nakos’un varlığına da inanır.

  SOKRATES’İN SAVUNMASI

Bu eser Platon tarafından kaleme alınmış, bir erdem savaşçısı olan hocası Sokrates’in haksızlıklar karşısında dik duruşunu ölümsüzleştirmiştir.Savunma’nın başka bir aktarımını da Sokrates diğer öğrencisiKsenofon kaleme almış. Ancak Ksenofon mahkemeye tanık olmamış, yalnızca duyduklarını aktarmıştır. Fakat yazdıkları Platon’un yazdıklarıyla tutarlılık gösterir. Bundan dolayı bu metne özgün bir konuşma diyebiliriz. Fakat şunu da söylemek gerekir ki yazarlar sözcüklere ne kadar sadık bunu tespit etmemizde olası değildir.

Üç Atina’lı, Meletos, Anitos ve Likon(lycon) m.ö. 399 yılında Sokrates’in aleyhine, onu topluma karşı bir tehdit olmakla suçlayan bir kamu davası açtılar.Suçlama iki bölümden oluşur. İddianın birinci bölüm Sokrates’in sapkın bir mezhebe sahip olduğu iddiasıdır. Çünkü Sokrates geleneksel inançlardaki bazı yanlış öğeleri eleştirmiştir. Burada tehlikeli olarak görünen şeylerden biri de onun “ilahi ses”i tanrıtanımaz bir düşünce olarak iddia edilmesidir. İkinci bölüm ise daha ciddiydi. Sokrates gençlerin kafasını ifsat etmek ve yoldan çıkarmakla suçlanıyordu. Bu iddianın siyasi bir tarafı vardı. Ayrıca Sokrates, şehrin ileri gelenlerini sorularıyla rahatsız etmiş onları kamuoyunda cahil olarak göstermişti. Başlıca dava dini ve siyasi düşmanlığa dayanıyordu.

Sokrates’in Savunması üç ayrı konuşmadan oluşur.
1-      Sokrates’in kendini savunması.
2-      Ceza önerisi.
3-      Mahkemeye son hitabı.

 
1.      Bölüm

Birinci bölümde Sokrates kendini savunur. Konuşmaya kendisini suçlayanların iddialarına şaşkınlığını belirterek başlar. Kendisinin bir hatip olduğunu ama burada gençler gibi süslü kelimeler kullanmadan, yetmiş yaşındaki birine yaraşır bir şekilde, kendisinin doğru olduğuna inandığı hakikatleri konuşacağını söyler. Buradaki konuşmanın iyi olup olmaması önemli değil, önemli olan doğruyu söyleyip söylemediğidir.

Sokrates Anitos ve arkadaşlarından korktuğunu çünkü onlar yalanlarla Atinalıları kandırmaya çalışmışlardır. Çünkü onlar Sokrates’i Tanrı’ya inanmadığı söylemişler.Fakat, bu suçlamaları Sokrates’in yüzüne karşı yapan olmamıştır. Bundan dolayı kendini savunma imkanı da olmamıştır. Sokrates Tanrı’nın buyruğuna teslim olarak, kendini kanunlara uygun olarak savunur.

Meletos’unsuçlaması şöyledir: Sokrates, yeraltında ve gökyüzündeki şeylere karışan, eğriyi doğru gibi gösteren ve bütün bunları başkalarına öğreten kötü bir kişidir. Sokrates bu gibi konuları hiç bilmediğini söyleyerek, mahkemede bulunanların çoğunun kendisine bu konuda şahitlik yapacağını söyler.Para ile ders verdiği söylentisine de değinen Sokrates, bunun da asılsız olduğuna değinir. Fakat bu gibi suçlamaların yersiz çıkmayacağını, normal bir insan olsaydı bu gibi dedikodu ve suçlamaların olmayacağını söyler. Bu suçlamaların nedeni herkesin elde edebileceği kendisinde de var olan bilgiden kaynaklandığını iddia eder. Kendisinde insanüstü bir bilginin olmadığını dile getirir.

 Sokrates’in kötü şöhreti (kendi deyimiyle) şöyle başlar: Sokrates’in bilgisi Delfi  Tapınağının Kahinin söylediği bilgidir. Arkadaşlarından biri Kahin’e gidip, Tanrı’ya Sokrates’ten daha bilge birinin olup olmadığın sorar. Tanrı da Sokrates’ten daha alim birinin olmadığını söyler. Sokrates bu cevaba çok şaşırır. Çünkü kendisinin böyle biri olmadığını bilir. Tanrı yalan söylemeyeceğine göre bunun ne anlama geldiğini araştırmaya başlar. Bilgisiyle şöhret olmuş bir kişiye gider. Vardığı netice o adamın hiçbir bilgiye sahip olmadığıdır. Bu bilgisini o kişiye söyler. Ve oradakilerle birlikte o şahsın düşmanlığını kazanır. Sokrates oradan ayrılırken kendisine: “doğrusu belki ikimizde bir şey bilmiyoruz. Ama ben ne de olsa ondan daha bilginim. Çünkü o hiçbir şey bilmediği halde bildiğini sanıyor ben ise hiçbir şey bilmiyorum ama bunu biliyorum.” der. Sokrates bu şekilde kendini bilgili zanneden kişileri rahatsız etmiş ve pek çok düşmanlık kazanmıştır. Fakat bundan vazgeçmez çünkü Tanrı’nın sözünün ne olduğunu anlamaya çalışıyordur. Sonuçta Sokrates asıl cahillerin bilgili diye bilinen insanların olduğuna kanaat getirmiş. Bu sonuca ulaşmak için, devlet adamlarından tragedya yazarlarına hatta Dithyrambos şairlerine kadar herkese başvurmuştu. Sokrates, şairlerin eserlerini yazarken bilgilerini kullanmadıklarını, Tanrı’dan gelen bir ilhamla yazdıklarını söyler.Onların yanından ayrılırken Sokrates, devlet adamlarından ve şairlerden kendinin daha üstün olduğunu anlar. Büyük ustalarda da aynı hatayı gören Sokrates, onlar için “her şeyi bildiklerini zannettikleri için bu bilgilerini gölgelediklerini” söyler. Sokrates bu araştırmaları sonucunda pek çok düşman edinmiştir. Sokrates’in konuşmalarını dinleyen kişiler, onun başkalarında olmadığını söylediği bilginin Sokrates’te olduğunu zannettiler.

 Sokrates’e göre her şeyi bilen sadece Tanrı’dır. Tanrı “Sokrates en bilgili kişi” derken kastettiği şey: “Aranızda en çok bilen, Sokrates gibi gerçekte hiçbir şey bilmediğini bilen”dir.  Çok az bilgiyle kendini alim kabul eden kişileri Sokrates ve öğrencileri sorularıyla bunların bir şey bilmediklerini ortaya çıkarır. Fakat insanlar bilgisizliklerini kabul etmezler ve bundan dolayı Sokrates’i gençleri yoldan çıkarmakla suçlarlar.Meletos, Anitos ve Likon Sokrates’i suçlarlarken; onun gençleri yoldan çıkardığını devletin resmi Tanrılarına inanmayıp bunun yerine yeni Tanrılar edindiğini iddia etmişlerdir. Sokrates bu suçlamaları kabul etmeyerek bu söylenenlerin aksine, gençleri ahlaklı olarak yetiştirmek için çok çalıştığını söyler. Sokrates mahkemede, tüm Atina halkı gençleri terbiye ederken onları sadece kendisinin tek başına yoldan çıkarttığı iddiasıyla alay eder. Kendisini suçlayanların büyük bir yanılgı içinde olduklarını söyler. Çünkü Sokrates, kasten bir insan doğru yoldan çıkarılırsa, çıkaran kişiye de ondan kötülük geleceğini bilecek kadar cahil olmadığını söyler.

Tanrılar hakkında ki iddialar için Sokrates, kendisin bir takım tanrılara inanmayı telkin ettiğini o halde tamamen tanrısız olmadığını söyler. İddia edilen tanrısızlığı kabul etmez. Sokrates  iddia edilenlerin tutarsız olduğunu şu sözleriyle ortaya koyar: “dünyada bir kimse var mıdır ki tanrıya ait işlere inansın da tanrılara inanmasın?” ya da “Daimonların kuvvetine inandığı halde daimonlara inanmasın”. Sokrates kendisinin daimonların varlığına inandığını,Daimonlar tanrı ise bu söylenenlerin bir çelişki içerdiğini söyler.

İnsan ölümden korkmaz, namusu için insan ölümü seçebilir. Sokrates kendisine “bundan böyle insanları sorguya çekmezsen seni serbest bırakacağız yoksa cezan ölümdür” deseler bile Sokrates, Atinalıların dediğini değil Tanrının dediğini yapacağını söyler. Soru sormanın kendisinin felsefesi olduğunu bunu yapmaktan vazgeçmeyeceğini söyler. Sokrates ayrıca bunun (soru sormak) Tanrı’nın emri olduğunu ve Tanrı’ya hizmet yaptığını söyler. Bu yoldan dönmeyeceğini ölmesi gerekiyorsa ölüme razı olduğunu söyler. Sokrates kendisi mahkum ettikleri takdirdebunun Tanrıya karşı işlenen bir günah olduğunu söyler.

Sokrates devletinkendisini öldürdüğü takdirde tanrının onlara musallat ettiği bir at sineğinden kurtulacağını söyler. Fakat bu uzun sürmeyecektir çünkü Tanrı yeni bir at sineği daha gönderecektir. Sokrates kendisinin Tanrı tarafından gönderildiğini ispatlamaya çalışır. Kendisinin onlarla baba gibi ağabey gibi ilgilendiğini bunu yaparken kendini bile ihmal ettiğinden hatta onlardan para dahi almadığını söyler. Kendisinin fakir biri olduğunu, devlet işlerine girmediğini herkese teker teker nasihat etmesinin sebebini ise Sokrates, Tanrı’nın veya Tanrısal bir ruh olarak açıklar. Çocukluğundan beri kendisinin bazı sesler duyduğunu ve bu seslerin ona bazı emirler verdiğini ifade eder. Siyasete girmemesinin nedenini de bu şekilde açıklamış olur.Sokrates devletin yaptığı hatalardan bahsederek, onu eleştirir. Siyasete girdiği takdirde devletin yaptığı haksızlığa ve günaha ortak olacağı söyleyerek, hayatta önem verdiği, haksızlıktan ve günahtan sakınmak olduğunu, bunun için doğru bildiği yoldan ayrılmadığını ifade eder.

Sokrates insanları sorguya çekmesini Tanrı’nın bir buyruğu olduğunu,bu buyruklar da ona gözüne görünen hayallerle sabit olur. Sokrates tekrar gençleri yoldan çıkartmadığı, eğer böyle bir şey olsaydı mahkemede onların da kendisini suçlaması gerektiğini savunur.

Sokrates’inSavunması’nda dikkat çeken önemli bir hususta suçlandığı şeyden dolayı beraat etmek için herhangi bir yola başvurmayışıdır. Bunu küstahlığından değil kendi ve devletin şerefine aykırı gördüğünden yapmaz. Yetmiş yaşındaki bir insana bu aşağılık durumun yakışmadığını söyler. Aciz ve aşağılık duruma düşen insanları, mahkemenin daha şiddetle cezalandırması gerektiğini düşünür. Mahkemede yapılacak şey Sokrates’e göre yargıcı aydınlatmak olduğunu, ondan merhamet veya beraat talep etmek değildir. Yargıcın görevi bağışlamak değil, herkesin hakkını vermektir. Bunu yaparken keyfine göre değil, kanunlara göre yapmalıdır. Yalan yere yemin ederek yargıçlar etki altına alınmamalı, çünkü bu din dışı bir davranış olur.Sokrates mahkemeden merhamet dilenmeyi tanrıları inkar etmek olduğunu söyler. Kendisini tanrılara inanan biri olduğunu tekrar eder ve bu işin sonunu Tanrı’ya bırakır.

2. Bölüm

Sokrates ikinci bölümde kendine ölüm cezasını teklif edenlere karşı kendi için ne teklif edeceğini tartışır. Kendini aşırı dürüst, erdem ve bilgi peşinde koşan biri olarak tanımlar. Böyle birine verilecek şey ona layık olmalı buda Sokrates’e göre ona verilecek cezaPryaneion’da (TAPINAK) beslemek olmalıdır. Bunu söylerken inanarak söylediğini ifade eder. Mahkemeyi ikna etmek için çaba göstermez. Kendisine şimdiye kadar bir kötülük yapmadığını bundan sonra da yapmayacağını söyleyen Sokrates, kendisini bir kötülüğe layık olduğunu söyleyerek bir ceza teklif etmez. Ölümden korkmaz. Fakat ölümden bahsederken onun iyi mi kötü mü olduğunu da bilmez. Hapis cezasını reddeder çünkü esir olmak istemez. Para cezasını da reddeder çünkü hiç parası yoktur. Sürgün olmayı da kabul etmez çünkü kendi hemşehrileri ona katlanmamıştır başka şehirdeki yabancı insanlar ona nasıl tahammül gösterirdi. Zaten yaşlı bir insanın sürgün olması Sokrates’e göre pek acı bir durumdur. Sokrates, burada yaşadıkları gibi oradan dabir gün sürgün edileceğini söyler. Bunun olmaması için ağzını tutması gerektiğini söyleyenlere karşı da Sokrates’in cevabı şöyledir: “böyle yaparsam Tanrı’ya karşı itaatsizlik etmiş olurum”. Kendine hiçbir cezayı layık görmez. Sonunda Sokrates parası olsaydı para cezası kesmelerini isteyeceğini söyler fakat bu konuda samimi olmadığını teklif ettiği paranın azlığından fark edilebilir. Teklif bir minadır,dostları kefil olurlar Sokrates bunu otuz minaya çıkarır.

 3. Bölüm

Sokrates suçlu bulunur ve ölüm cezasına çarptırılır. Sokrates’in bu karara yorumu ilginçtir: “Şehrin bilge birini öldürmekten dolayı kınanacağını, bundan kimsenin bir karı olmayacaktır.” Burada Sokrates kendini hala bilge olarak görmediğini diğer insanların böyle düşüneceğini söyler.

Ölüm cezası için Sokrates, yargıçlar biraz daha sabırlı olsaydı bu ölüm zaten doğal olarak gerçekleşeceğini dile getirir. Beraat etmemesinin nedenini Sokrates, kendini iyi savunmadığından değil, gerekli yalvarmayı yapmamasına ve gözyaşı dökmemesine dayandırır. Bundan da pişmanlık duymadığını söyler. Sokrates, mahkemeden af dilemeyi savaş meydanlarında bir askerin, düşman karşısında diz çöküşüne benzetir ve bunu küçük düşürücü bir davranış olarak görür. Sokrates burada önemli olan şeyin ölümden kurtulmak değil, haksızlıktan uzak durmak olduğunu söyler.

Sokrates kendisini ölüme götürenlerin de büyük bir cezaya mahkum olacağını, bunu yapanlardan hesap sorulacağını söyler.Sokrates’in bu dediği gerçekleşir. Onu şikayet edenlerden biri ölüm cezasına çarptırılır bir diğeri ise sürgüne gönderilir.

Sokrates kendisinin beraatini isteyen hakimlerle söyle seslenir: “Ey hakimler size bir olay anlatacağım. Şimdiye kadar kötü bir iş yapmamak için içimden gelen Tanrısal ses engel olurdu. Ama şimdi başıma pek kötü bir iş geldi. Burada konuşurken Tanrısal ses beni engellemedi. Bu ne anlama geliyor? Bu şüphesiz başıma gelen şeyin iyi bir şey olduğudur. Ölüm kötülük değildir. Kötülük olsaydı içimdeki ses beni engellerdi”.

Sokrates ölümü bir kurtuluş olarak görür. Ölüm bir hiçlik değildir. Ruh bir dünyadan diğerine göç eder. Ölüm diğer dünyaya yolculuk ise bu büyük bir nimettir. Çünkü orada gerçek yargıçlar Minos, Rahadamanthos, Nikos ve yarı tanrılar vardır. Bu bilgiler doğruysa Sokrates bir an önce oraya gitmek ister. Dahası Sokrates burada yaptığı gibi öteki dünyada da gerçek ve sahte bilgeleri araştırmayı ilerleteceğini ve kimin bilge olup olmadığını daha iyi anlayacağını söyler. Öteki dünyada soru sorduğundan dolayı kimsenin onu yargılamayacağını ve ölüme mahkum etmeyeceğini ifade eder. Sokrates öteki dünyada doğru söyleyen kişilerin sonsuz olacağına inanır. Bundan dolayı ölümden korkmaz. İyi bir insana ne dünyada ne de öteki dünyada kötü bir şey başına gelmez. Tanrılar bu insanları korurlar. Ölmek ve ıstıraplardan kurtulması için, Sokrates’in içindeki Tanrısal ses onu engellememiştir.

 Ölüme giderken Sokrates zehir kadehini eline alır ve şunları söyler “şimdi gitmek zamanı geldi, benim için ölme sizin için yaşama zamanı. Aramızdan hangisinin daha iyi bir duruma doğru yol aldığını Tanrı’dan başkası bilemez.”

 

3 yorum:

  1. Elinize emeginize saglik, cok güzel bir post olmus, sokrates hakkinda bir cok hikayeler okumustum ama ölümü hakkinda fazla bilgim yoktu, sayenizde bilgilendim tesekkür ederim :)

    YanıtlaSil
  2. Çok teşekkür ederim, hazırlaması zahmetli olsa yazması keyifliydi, yorumunuz ve ilginiz için ben teşekkür ederim.

    YanıtlaSil
  3. http://felsefe-alemi.blogspot.com/2015/01/olumsuz-sokrates.html "SOKRATES"' ile ilgili bu yazı da ilginizi çekecektir eminim.

    YanıtlaSil